Atatürk'ün Uşak Ziyaretleri
Atatürk Uşak'a ilk defa 2-3 Eylül 1922 tarihinde komutan olarak, ikincisi 16 Ekim 1925 tarihinde cumhurbaşkanı olarak ve üçüncü defa ise 1934 yılında İran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte gelmiştir.
– 1 Ağustos 1920 – (Afyon üzerinden gelerek Uşak’taki ve batısındaki askeri birlikleri denetlemiştir)
– 2 Eylül 1922 – (Uşak’ın kurtuluşunun ardından gelmiştir)
– 19 Şubat 1923 – (İzmir’den Adana’ya giderken ziyaret etmiştir)
– 16 Ekim 1925 – (İzmir’den Konya’ya geçerken ziyaret etmiştir)
– 8 Nisan 1934 – (Askeri birlikleri denetlemiştir)
– 22 Haziran 1934 – (İran şahı Rıza Pehlevi ile yurt gezisi sırasında Ankara-İzmir yolunda uğramıştır)
Atatürk'ü Ağlatan Çocuk
23 Nisan’da ilçedeki okullara dağıtılmak üzere bastırılan "Atatürk ve Çocuk" Kitapta Atatürk’ü ağlatan bir öyküye de yer veriliyor. 16 Ekim 1925’te Uşak’ta şehit çocuklarıyla, yetimlerin kaldığı bir Şefkat Yurdu’nda bir öksüz çocuk aniden Atatürk’ün kucağına atlayarak yaşından hiç de beklenmeyen içli, duygulu bir konuşma yapar.
"Yüce Dahi, Saygıdeğer ve Kutsal Babamız,
Ben, hain kuvvetler tarafından saldırıya uğramış bir yetimim. Babamı şahadet, annemi yoksulluk, vatanınım bayındır yerlerini düşman zulmü ve vahşeti aldı götürdü. Şimdi ben, kökü kurumuş, dalları kırılmış kuru bir ağaca benziyorum. İşte bunun içindir ki söyleyeceğim. Dünyanın en acımasız düşmanları beni engellese yine söyleyeceğim.
Saygıdeğer Paşa Babamız; bendeki bu kararlılığı, bu imanı, yoktan var eden, yaratan aziz ve kutsal bir kuvvet var, işte o da Türk yurdunu, Türk toplumunu yükselme nurlarına boğan, olgunluk doruklarına ulaştıran büyük varlığınızdır. Nasıl bir işaretinizle Türk orduları, sefil ve alçak düşmanları aziz vatandan kovdular ve Akdeniz’de boğdularsa... Ben de ve benim gibi, içinde volkanlar taşıyan binlerce şehit yavrusu ve bütün millet, kurtarıcı gücünüzle işaret buyurduğunuz kurtuluş yolunda yürüyeceğiz, yürüyeceğiz. Dumlupınar şehitliğinde, Dumlupınar kutsal türbesinde yatan şehitlerin ruhlarını şad edinceye kadar yürüyeceğiz.
Saygıdeğer Babamız; uzun günlerden beri kahramanlık örneği olan yüce şahsınızı görmek arzusuyla anavatanın ufuklarında titreyen gözler, bugün sizi görmekle mutlu ve gururludur. Çünkü semalarda parlayan bir güneş gibi ayak bastığınız yerlere ışık, nur, sıcaklık ve hayat veriyorsunuz; sizin büyük lütfunuzdan dolayı Uşak’lılar ve Uşak yetimleri adına yüz binlerce teşekkür ve yüz binlerce selam ..."
Atatürk çok duygulanır. Gözlerinden bir kaç damla yaş akar ve çocuğu alıp bağrına basar. Sonra çevresindekilere dönerek, "Çocuğun sözleri ruhumda büyük bir heyecan yarattı. Bunu anlatamam. Gözyaşlarım duygularımın açık ifadesidir. Ben hayatta çok az ağlayan bir adamım. O da Uşak’ta, burada oldu" der.
16 Ekim 1925 günü akşamüzeri, saat 17.20’de Uşak istasyonuna gelen Mustafa Kemal Paşa’nın ziyareti hakkında Hakimiyet-i Milliye Gazetesi şu bilgileri vermektedir;
-------------------------------
Hakimiyet-i Milliye, 18 Teşrinievvel (Ekim) 1925
2. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi “Salihli, Alaşehir, Uşak
Uşak: 16 (A.A.)- Reisicumhur hazretleri beşi yirmi geçe, büyük tezahüratla Uşak’ı teşrif buyurdu. Bütün istasyonlarda kurbanlar zebh edildi. Gazi, Salihli ve Alaşehir’de bir müddet istirahat ettiler. Salihli belediye reisi, şehir namına arz-ı ta’zimat eyledi. Alaşehir Hükümet Konağında resmiye-i takdim yapıldı. Uşaklılardan ma’ada Afyon, Kütahya, Gediz, Simav heyetleri Gazi’yi esna-i istasyonda istikbal ettiler.
Bu heyetler daha sabahtan İnay’a gelmişler ve büyük Gazi’ye intizar eylemişlerdi. Uşak’ta yapılan merasim ve tezahürat çok fevkalade oldu. Belediye Otelinde, Afyon, Kütahya Valileri, Uşak, Gediz, Simav Kaymakamları ile Halk Fırkası, Ticaret Odası, Türk Ocağı ve cemiyet-i saire mümessilleri Gazi’ye takdim olundular. Müteakiben şereflerine keşide olunan yüz kişilik gayet mükellef çay ziyafetinde bulundular.
Çay esnasında Kütahya Belediye Reisi Ali Bey, Muallim Sabahat Hanım, Gazi’ye arz-ı ta’zimat eylemişler ve Kütahya’ya teşriflerini rica etmişlerdir. Uşak Halk Fırkası azasından Haşim Tekin Bey irad-ı nutuk ederek: ‘Vahy-i ilhamlarla yaşayan Fırka müntehablarının samimi ta’zimlerini, şükranlarını takdim eylememe müsaade buyurunuz’, demiş ve Uşaklıların Büyük Gazi’ye karşı besledikleri bi-pâyân hürmeti arz ettikten sonra; ‘Büyük Muhterem Gazimiz, Türk kavminin halâsına, i’tilasına, kâmiline ve iktisadi refahına karşı yaptığınız bu kadar ihsana yalnız bir mukabelemiz var.
Kütahya’dan gelen Halk ve müessesat mümessilleri, Gediz’den, Simav’dan arz-ı ta’zimata memur ahali vekilleri ve Uşak’ın kadın, erkek, çocuk bütün halkı bu mukabelenin edasını bekliyorlar. Bu mukabele Paşa Hazretleri, tam ve şuuri bir itimad ve tekâmüle işaret ettiğiniz noktaya bilâ tatil koşmak, gösterdiğiniz yolda arzu-yu devletiniz dâhilinde yürümektir.
Haşim Tekin Beyin çok alkışlanan bu nutkundan sonra, Şefkat Yurdu talebesinden yetimler namına söz söyleyen mini mini bir mektepli, yetimlerin Gazi’ye karşı besledikleri nihayetsiz hürmet ve ta’zimatlarını beyan etmiştir. Gazi Hazretleri irad ettiği nutukta Uşaklıların gösterdikleri bu coşkun tezahürattan ve teveccühkâr sözlerden dolayı arz-ı minnet eylediğini beyan buyurmuşlar ve bu milletin kıymetini, faziletini takdir etmek istemeyenleri işaretle, bu gibilerin ne kadar aciz ve kör olduğunu ilave etmişlerdir”.
Atatürk'ün Uşaklı Eşi
Latife Hanım, 17 Haziran 1898 yılında İzmir'de doğdu. İzmir'in tanınmış ailelerinden olan Uşak kökenli Uşakizade (sonra Uşşaklı) Muammer Bey ile Adeviye Hanım'ın kızı olan Latife Hanım'ın Vecihe (ö.1992), İsmail, Münci, Ömer ve Rukiye adlarında 5 kardeşi vardı. İzmir Lisesi'ni bitirdi. Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk okudu. Londra'da dil öğrenimi gördü. Kurtuluş Savaşı henüz bitmeden Türkiye'ye döndü.
Eşinin isteği üzerine TBMM'deki oturumları izlemeye giden Latife Hanım, TBMM'ye giren ilk Türk kadını oldu. Pek çok yurt gezisinde eşine eşlik etti. 1925 yazında Doğu Anadolu gezisinde aralarında geçen tatsız bir tartışmadan sonra Latife Hanım ve Atatürk boşandılar. Boşanma haberi, 12 Ağustos 1925 günü radyoda yayımlanan bir hükümet bildirisi ile duyuruldu.
Ölümüne kadar İzmir'de ve İstanbul'da yaşayan Latife Hanım, evliliği ve eşi hakkında konuşmayı ya da yazmayı kesinlikle kabul etmedi, ikinci kuşak yakınlarına da aynı yönde vasiyette bulundu. 12 Temmuz 1975'te İstanbul'da 77 yaşındayken göğüs kanserinden hayatını kaybetti. Dönemin İstanbul valisi Namık Kemal Şentürk'ün gayretiyle kara, hava ve deniz birliklerinden oluşan bir şeref kıtasının katıldığı cenazesi Teşvikiye Camisi'nden kaldırıldı; Edirnekapı Şehitliği'ndeki aile mezarlığına defnedildi. Latife Hanım'ın anıları ve sakladığı kıymetli belgeler Türk Tarih Kurumu'nda saklanmaktadır.